Ülkede 1944'te iktidara gelen komünist rejim, son dönemindeki kaçınılmaz çöküşünü hissedince milliyetçiliğe sarılıp "tek ulus-tek milliyet" oluşturma hayaliyle Türk ve Müslümanların etnik kimlik, din, dil ve kültür özgürlüğünü sınırlandırmaya çalıştı.
Bulgaristan'da 45 yıl iktidarda kalan komünist elit, siyasi muhaliflerine karşı baskısının en ağırını Türk ve Müslümanlara yönlendirdi.
Komünist diktatör Todor Jivkov'un 1989'da devrilen rejiminin, adını "Soya Doğuş" verdiği baskıcı asimilasyon girişimi, hala kapanmayan bir yara açtı.
1970'li yıllarda başlayan bu baskının, 1984-1989 döneminde zirveye ulaşıp yaklaşık 700 bin Türk ve Müslüman'ın sınır dışı edilerek Türkiye'ye göçe zorlanması Todor Jivkov'un 10 Kasım 1989’da devrilmesine neden oldu.
Asimilasyon kampanyası sırasında binlerce Türk ve Müslüman meydanlarda toplanıp protestolara katılırken askerlerin ateş açması sonucu onlarca kişi hayatını kaybetti.
Bulgaristan’da devam eden demokrasiye geçiş döneminde 1991'de, aralarında Todor Jivkov, bazı bakan ve bürokratların da yer aldığı 5 kişinin sanık olduğu asimilasyon kampanyası davası açıldı.
Ancak aradan geçen yıllarda bu davada elle tutulur bir ilerleme sağlanamadı.
Komünist rejimin gizli servislerinin iç yüzünü araştırıp kapsamlı bir veri arşivi oluşturan tarihçi ve gazeteci Hristo Hristov, 1984-1989 döneminde yapılan asimilasyon kampanyasına ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Hristov, 35 yıldır Bulgaristan'daki adalet sisteminin, asimilasyon kampanyası kurbanları ve mağdurlarıyla ilgili adaleti sağlayamadığını belirterek, şunları aktardı:
"Bu yıl, yaklaşık bir milyon Türk kökenli Bulgaristan vatandaşının aşağılandığı, ezildiği ve akılalmaz bir şekilde baskı altına alındığı sözde 'Soya Dönüş' sürecinin başlamasının 40'ıncı yıl dönümü anılıyor. Aynı zamanda komünist rejimin sona ermesinden bu yana tam 35 yıl geçti ve geride baktığımızda 35 yıl boyunca, Bulgar adaleti ne yazık ki 'Soya Dönüş' sürecinin kurbanlarına ve mağdurlarına herhangi bir yanıt vermedi."
Hristov, dönemin devlet lideri Todor Jivkov'un yanı sıra aralarında eski içişleri, dışişleri bakanlarının de bulunduğu davadaki 5 sanığın artık hayatta olmadıklarını anımsatarak, "Ne yazık ki Bulgar savcılığı, tüm bu yıllar boyunca suçlulara karşı bir devlet savunucusu olmak yerine sanıkların avukatı gibi göründü." değerlendirmesini yaptı.
Birkaç yıl önce savcılık, son sanık (eski Başbakan) Georgi Atanasov'un ölümünün ardından davayı kapattı ancak Belene Toplama Kampı’ndan eski mağdurlar davanın yeniden harekete geçirmesi için karara itiraz etti.
Davanın zaman aşımına uğratılmasını engelleyen bir kararın olmasına rağmen savcılığın üzerine düşeni yapmadığını söyleyen Hristov, "Bizler, asimilasyon davası da dahil olmak üzere, komünist rejimin suçlarını cezalandırmaya yönelik tüm girişimleri takip ederken mağdurların adalete kavuşması için çabalamaktan asla pes etmedik." ifadelerini kullandı.
"Komünist rejimin kurbanları için adaletin artık yerine gelmesini istiyorum"
Bulgar toplumuna vicdanını uyandırması çağırısında bulunan Hristov, şunları kaydetti:
"Vicdanımızın sönmesini, ölmesini ve kurbanların adalete kavuşmadan bu şekilde gitmesine izin vermek istemiyoruz. Zamanında komünistlerin işlediği suçlarından haberdar aydın Bulgarlardan birlik içinde olmalarını ve hala acı çeken, komünist rejimin kurbanları için adaletin artık yerine gelmesini istiyorum."