Gazze'de İsrail'in sistematik soykırımının 15. ayında gelen ateşkesle beraber, Gazze halkı bir nebze de olsa nefes aldı. Özellikle çeşitli kaotik süreçleri müteakip ortaya çıkan bu gelişme, ilk aşamada, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) eski Başkanı Joe Biden ve yeni Başkanı Donald Trump tarafından bir "zafer" sahiplenme sürecine evirildi. Her biri 6 hafta sürecek 3 aşamadan oluşan ateşkes sürecinin ilk aşaması 19 Ocak itibarıyla başlasa da, başta Gazze halkı başta olmak üzere herkesin ihtiyatlı bir iyimserlik içerisinde olduğunu söylemek mümkün.

Gazze'deki ateşkes sürecinden çok daha önce başlayan "savaşın ertesi günü" planları, ABD'deki seçim süreci ve İsrail'de Başbakan Binyamin Netanyahu hükümetinin kaosun sürmesine bağlı siyasi ömrü gibi unsurlar yeni bir statükonun "savaşsız" bir şekilde inşasına başlanmasını ne yazık ki ciddi bir ihtimal haline getiriyor.

Trump'ın Gazzelileri, Mısır ve Ürdün gibi ülkelere tehcir ederek "Gazze'nin yeniden inşa sürecini" sağlamaya dair son açıklamaları da önümüzde kolay bir sürecin olmadığını gösterir nitelikte. Trump, Gazze'nin yeniden inşa edilmesi gerektiğini söyleyerek "Gazze ilginç bir yer. Deniz kıyısında olağanüstü bir yer. En iyi hava, bilirsiniz, her şey güzel. Sanki onunla güzel şeyler yapılabilirmiş gibi ama çok ilginç" ifadelerini kullandı. Bu açıklamalar bir araya getirildiğinde, Trump'ın zihninde de Gazze ile ilgili bazı planlar olduğunu görmek mümkün.

İsrail'e, ABD'ye ve bazı ülkelere neden güvenilemez

İsrail ordusunun Lübnan'da yapılan ateşkes sonrası hala güney Lübnan'dan çekilmemesi, Gazze'deki ateşkes sürecinde yine ordunun çekileceğinin beyan edilmesine rağmen, Netzarim Koridoru ve Gazze-Mısır arasındaki Philadelphi Koridoru hususunda İsrail'den gelen çelişkili açıklamalar, İsrail'e neden güvenilmeyeceğinin en bariz örnekleri arasında. Bu noktada, Biden döneminde İsrail'e sevkiyatı durdurulan MK-84 gibi özel mühimmatların, Trump tarafından tekrar gönderilmeye başlanacak olması da oldukça endişelendirici bir durum.

Benzer şekilde bazı körfez ülkelerinin Gazze'deki soykırıma rağmen Filistinlileri değil, bir an evvel normalleşmek için İsraillileri muhatap alarak, savaş sonrasında Gazze'de güvenliğin özel askeri şirketlerle sağlanmasına yönelik önerileri de duyulmaya başlandı. Diğer taraftan Hamas'ın tüm Filistinli grupların içerisinde yer aldığı bir yönetim önerisine kulak asmadan yaptığı açıklamalarla gündeme gelen Mahmud Abbas, Gazze'de yönetim konusunda gerekeni yapacaklarına dair bir açıklamada bulundu. Mahmud Abbas'ın bu hususta İsrail ile temas halinde olduğunu ve buna istinaden böyle bir girişimde bulunduğunu da pek çok kişi biliyor. Gazze’nin yönetiminin tekrar Mısır'a devredilmesi, "karanlık işlerin adamı" olarak bilinen Muhammed Dahlan'ın isminin tekrar duyulmaya başlanması ve güncel olarak dile getirilen pek çok plan, ateşkesin akamete uğramadan devam etmesi halinde dahi, sonrasında yeni bir statüko inşa edilmek istendiğini gösteriyor.

Ateşkes süreci ve sonrasında muhtemel senaryolar

ABD kurumsal hafızasında Netanyahu ve aşırı sağcı figürlerle yaşanan sorunlu ilişkiden çıkarılan derslerin, Trump dönemine tevarüs edeceğini tahmin etmek zor değil. ABD'nin, 21'inci yüzyılda dünyadaki, özellikle de Orta Doğu'daki "Tanrı Devleti" imajı fazlasıyla sarsıldı, hegemonyası zayıfladı ve liderler nezdinde olmasa da Orta Doğu toplumları nezdinde kendisine duyulan güveni kaybetti.

Yani özetle, Trump'ın İsrail'e yönelik desteğinin azalmayacağını belirtmekle beraber, kendisinin Netanyahu ve türevi bir lider ile İsrail'de siyasi ilişkilerini sürdürmek istemeyeceği kanaatindeyim. Bu bağlamda Netanyahu ve aşırı sağcı kabinesinin sabotaj girişimlerine, tahriklerine rağmen ateşkes sürecini tamamlayarak, ABD'nin İsrail'de daha "temiz sicilli" figürlerle yola devam etmek isteyeceği söylenebilir.

ABD bunu yaparak hem kaybettiği itibarını toplumlar nezdinde yeniden kazanmak, hem İsrail'in bir daha kontrolünden çıkmasına engel olmak, hem de bölgedeki temel hedeflerini farklı metodolojiler uygulayarak elde etme yoluna gidecek gibi görünüyor. Çin ve Rusya'nın, ABD'den ve Batılı ülkelerden kalan boşlukları askeri, siyasi ve sosyolojik olarak 21'inci yüzyılda nasıl dolduğunu gören Washington'un bu metodolojik değişiklikten başka çaresi kalmadı.

Biden'ın İsrail'in soykırımına olan bütün askeri desteğine rağmen elde edemediği "zaferi", Trump metodolojik olarak farklı bir yol benimseyerek "diplomatik" anlamda elde etmek isteyecektir. Bu husus, Trump ve Netanyahu özelinde, ABD-İsrail ilişkilerinde gölgelenmiş bir gerilimi beraberinde getirecek olsa da, Netanyahu ya bu gerçeği kabullenecek, ya da ateşkes sürecini sabote edip, gayrimeşru işgallerini artırarak siyasi kariyerini devam ettirmeyi seçerek kendisini çıkmaz bir yola sürükleyecektir.

Trump'ın kabinesindeki İsrail yanlısı, Siyonizm savunucusu ekibin, Trump'ın İsrail'e yönelik silah satışına onay vermesinin ve Gazze'ye dair açıklamalarının, Netanyahu'ya karşı atılacak adımlar öncesi bir manevra alanı oluşturma girişimi olma ihtimali de kayda değer bir seçenek. Böylece Trump, hem İsrail lobisini kaybetmeden, hem de Arap toplumunu, Körfez ülkelerini yanına alarak yeni bir statükoyu "diplomatik" olarak inşa etmeyi planlıyor olabilir. Nitekim Abraham Anlaşmaları temelinde yeni bir süreci başlatarak bu statükonun kurulacağı süreçte, ABD'nin muradı, bölgede istikrarı sağlamak, sosyoloji ile tekrar barışmak ve bu doğrultuda Asya-Pasifik'te yaşanacak olası bir gerilim öncesinde bölgeyi yeniden dizayn etmek olacaktır.

İsrail'e desteği sebebiyle "soykırımcı Joe" adıyla anılan Biden'ın insan hakları karnesi İsrail'e desteği sebebiyle "soykırımcı Joe" adıyla anılan Biden'ın insan hakları karnesi

Tehlikeli senaryolar ve yapılması gerekenler

Birleşmiş Milletler'in (BM) işlevsizliği, Avrupalı ülkelerin Rusya-Ukrayna savaşı sonrası askeri, ekonomik ve siyasi olarak gittikçe zayıflayarak ABD'ye bağımlı hale gelmesi ve bazı Körfez ülkelerinin liderlerinin ihtirasları, büyük ölçekli bu strateji ortasında Gazze'yi aradan çıkarılması gereken bir sorun haline getirdi. Dolayısıyla ABD'deki düşünce kuruluşlarının bazılarına göre, birkaç sene içerisinde gerçekleşmesi beklenen Çin'in Tayvan'ı işgal senaryosu, ABD'yi Trump'ın öncülük edeceği yeni bir Gazze stratejisine ikna etmiş gibi duruyor.

Bağımsızlık ve dekolonizasyon süreçlerinde Orta Doğu ve Afrikalı ülkelerin önünde iki seçenek vardı. Batı ile iyi ilişkiler veya Sovyetler Birliği ile yakınlaşma. Bu iki seçenek dışında bir opsiyonun olmadığı, hayat bulamadığı o konjonktürde savrulan bu ülkelerin toplumları, artık üçüncü bir yolu çok uzaklarda aramamalı.

Yakın geçmişte Suriye'deki süreçte de görüleceği üzere, artık Türkiye askeri, siyasi ve sosyolojik bağları sebebiyle makul, güçlü, güvenilebilir ve ABD dahil herkesin ihtiyacı olan bir aktör. Gazze'de, ABD'nin veya diğer aktörlerin oldu-bitti girişimlerindense, ortak bir kader algısıyla Türkiye’nin güncel pozisyonundan faydalanmak Gazze’deki bu oldu bittinin önüne geçmek adına tek seçenek olarak beliriyor.

Biden'ın soykırım destekçiliğiyle elde edemediği "başarıyı", Trump'ın Abraham Anlaşmaları 2.0 ile elde etmesine izin vermek ne ABD'ye beklediği suhuleti, ne de Gazze'ye ve Filistinlilere hakkaniyetli bir çözümü getirecek. Kendi kaderini tayin (Self-determinasyon) hakkının Filistinliler'den alındığı ve Gazze'de yeni statükoyu inşa etmek için getirilecek herhangi bir çözüm, bölgeye ve dünyaya barış getirmekten çok uzak kalacaktır.

[Dr. Ufuk Necat Taşçı, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesidir.]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Islamist Agenda'nın editoryal politikasını yansıtmayabilir.