Shahabuddin, İsrail'in uluslararası hukuk ihlalleri ve Batılı ülkelerin çifte standart uyguladığı eleştirileriyle ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Uluslararası Adalet Divanının (UAD) Güney Afrika'nın açtığı davada Gazze'de "soykırım" riskini makul bulması ve bu doğrultuda ihtiyati tedbir kararlarına hükmetmesinin, İsrail'in Gazze'deki eylemlerinde "soykırım niyeti"nin kanıtı olduğunu ifade eden Shahabuddin, ayrıca İsrailli lider ve komutanların çeşitli açıklamalarının da bu niyeti gözler önüne serdiğini dile getirdi.
Shahabuddin, İsrail'in, Filistin'in kendi kaderini tayin hakkı da dahil olmak üzere birçok uluslararası hukukun temel normlarını yıllardır ihlal ettiğine dikkati çekerek, "İsrail, sanırım dünyadaki diğer pek çok ülkeyle kıyaslandığında Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyinin bağlayıcı nitelikteki kararlarını tek başına en fazla ihlal eden ülke oldu." değerlendirmesinde bulundu.
Buna rağmen herhangi bir yaptırıma tabi tutulmaması nedeniyle İsrail’in uluslararası hukuk ihlallerini sürdürdüğüne işaret eden Shahabuddin, "Bunun nedeni, İsrail'in çeşitli güçlü aktörlerden ve uluslararası toplumdan aldığı büyük destek. Bence bir şekilde İsrail'i, uluslararası hukuk ihlallerinin çoğunun yanına kar kalabileceğine ikna ettiler." eleştirisinde bulundu.
Uluslararası hukukun seçici şekilde uygulandığı yorumunu yapan Shahabuddin, "Bu da bizi, güçlü devletlerin himayesi söz konusu olduğunda uluslararası hukukun doğasının ne kadar güçlü olduğu konusunda daha yakından düşünmeye zorluyor." dedi.
"Uluslararası hukuk güçlüden yana"
Shahabuddin, uluslararası hukukun insanları "korkunç insan hakları ihlallerine" karşı korumak konusunda işe yaramazken söz konusu güçlü devletlerin ticari anlaşmaları olduğunda oldukça kullanışlı hale geldiğine dikkati çekerek, "Güçlü ülkeler, uluslararası hukuku uygulamak istediklerinde de bu tür şeyler olur. Bunu güç kullanarak yaparlar. Bu da İsrail gibi ülkelerin neden çoğu zaman istedikleri gibi hareket ettiklerini açıklıyor." ifadelerini kullandı.
İdeal bir dünyada yaşanmadığı için tüm sorunların uluslararası hukukla çözülmesini beklemenin gerçekçi olmadığını kaydeden Shahabuddin, "Çünkü uluslararası hukukun kendisi bir baskı aracıdır. Uluslararası hukuk, sömürgecilik için bir araçtı. Bugün ise emperyalizm için bir araçtır. Uluslararası hukukun dünyanın tüm sorunlarını çözeceğini ummak biraz aptallık olur." değerlendirmesinde bulundu.
Uluslararası hukukun ihlaller ve adaletsizlikler konusunda siyasi baskı oluşturmak için araç olarak kullanılmasının önemini dile getiren Shahabuddin, "Bence bu siyasi baskı, dünya genelinde gördüğümüz kitlesel seferberliktir. Bir değişim yaratacak olan da budur. Bu baskı siyasi elitlerin ve aktörlerin somut tedbirler almasına yol açacaktır." dedi.
BM Güvenlik Konseyi, siyasi pazarlık yeri haline geldi
ABD yönetiminin BM Güvenlik Konseyi kararlarının bağlayıcı olup olmadığına yönelik başlattığı tartışmalara ilişkin, bu bağlayıcılığın yoruma açık olmadığını vurgulayan Shahabuddin, bu hususun BM'yi kuran hukuki belgede açıkça yer aldığını ve bağlayıcı oldukları için de ABD'nin sürekli veto hakkını kullandığını söyledi.
Shahabuddin, BM kararlarının uygulanması için siyasi iradenin elzem olduğunu belirterek, "Bir karar var, ateşkes talep ediyor ama bunu gerçekten uygulamak için bir adım ileri gittiklerini görmüyorum." dedi.
"BM Güvenlik Konseyi, tam bir drama ve siyasi pazarlık yeri haline geldi." yorumunda bulunan Shahabuddin, sürecin uluslararası hukuk temelinden ziyade siyasi saikler etkisiyle işlediğini ifade etti.
"İsrail'i durdurmak için baskı gerek"
Shahabuddin, İsrail'in saldırılarını sonlandırmasının veya Filistinlilere yönelik eylemlerini radikal şekilde değiştirmesinin tek yolunun güçlü müttefiklerden gelecek baskı olacağını söyleyerek, UAD tarafından İsrail aleyhine alınacak kararların da müttefiklerin tutumlarını değiştirebileceğini belirtti.
Nikaragua tarafından Almanya aleyhine UAD'de açılan "soykırımı kolaylaştırma" davasını anımsatan Shahabuddin, "(Almanya'daki kamu personeli) Artık açıkça İsrail'e silah ihracatına dahil olma konusunda tedirgin olduklarını söylüyorlar çünkü UAD kararının ardından olası bir soykırım durumunda şahsen tazminat ödeme durumunda kalmaktan korkuyorlar." yorumunu yaptı.
İlerleyen günlerde UAD'nin "güçlü kararlar” alacağı yönündeki beklentisini paylaşan Shahabuddin, "Bu kararlar çıkarsa bu, en azından Batı'daki ülkeleri İsrail'e yönelik pozisyonlarını yeniden düşünmeye zorlayacaktır. Aslında birçok siyasi çevrede tonda bazı değişiklikler görüyoruz. Tüm bunlar aslında hem hukukun hem de siyasi baskının birleşimi." şeklinde konuştu.
"Bölge ülkeleri Türkiye'yi örnek almalı"
Türkiye'nin 9 Nisan'da İsrail'e ticari kısıtlamalar getirme kararının oldukça önemli bir adım olduğunu vurgulayan Shahabuddin, bunun bölgedeki ülkelerin de aynı adımı atması için örnek olmasını umduğunu dile getirdi.
Shahabuddin, "Çünkü kelimeler tek başına karşı tarafın eylemleriyle mücadele edemez. Eğer harekete geçmek istiyorsanız bunu sözle değil eylemle yapmalısınız." diyerek, bölgede önemli bir güç olan NATO üyesi Türkiye'nin, eylemlerini sona erdirmesi için İsrail'e baskı uygulanmasında önemli rol oynayabileceğini dile getirdi.
"UCM, harekete geçmeliydi"
Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) İsrailli yetkililere karşı henüz somut olarak harekete geçmemesini değerlendiren Shahabuddin, UCM'nin uzunca bir süredir itibar kaybetmeye devam ettiğini söyledi.
Shahabuddin, "Ukrayna Savaşı, onlara güçlerini sergilemek ve önemlerini göstermek için bir tür fırsat verdi. Başlangıçta bu fırsatı yakalamakta oldukça başarılı oldular. Zamanlama gerçekten çok iyiydi ve bu dava Batı'daki güçlü aktörlerin tam desteğine sahipti. UCM'nin sadece Ukrayna'da değil tüm dünyada yapması gereken şeyi yapması için çıkarların mükemmel bir şekilde birleşmesi gerekiyor." dedi.
UCM'nin Gazze hakkında süren soruşturmada benzer kararlar alması için elinde yeterli delil olduğunun altını çizen Shahabuddin, "(UAD'de) Gazze'de İsrail'in soykırım işlenmekte olduğuna dair ikna edici deliller bulunduğuyla ilgili bir karar var ve daha da önemlisi, mahkeme soykırım niyetini ararken bireyleri tespit etmiştir. Bu kararın hemen ardından UCM'nin yapması gereken, en azından adı geçen şahıslara karşı harekete geçmek olmalıydı ama hiçbir şey yapmadı. İşte sorun da bu. Bu, tam bir siyasi irade ve ilgi eksikliğidir." ifadelerini kullandı.