BM: Lübnan'dan yaklaşık 560 bin kişi Suriye'ye geçti BM: Lübnan'dan yaklaşık 560 bin kişi Suriye'ye geçti

Son 1 yılda grevler ve protestolarla anılan İngiltere'de gündemi, medeni haklarda yapılan yasal değişiklikler ya da değişiklik girişimleri meşgul ediyor.

Sendikalar, grev kararı alma ve grev yapma koşullarını değiştiren Minimum Hizmet Seviyesi Yasası'nı, işçi eylemlerini zorlaştırmak ve engellemek için atılan bir adım olarak görüyor.

Sivil toplum kuruluşları (STK) ise kamu kuruluşlarının hükümet politikalarına uymayacak şekilde boykot kararı almasını engellemeyi amaçlayan "Anti Boykot Yasa Tasarısı"nı İsrail'e karşı boykotu engellemek amacıyla yapıldığını düşünüyor.

STK'ler, polise eylemlerde daha fazla güç veren "Kamu Düzeni Yasası" ile milletvekillerinin protestolarda konuşma yapmasını engellemeye yönelik adımları ise Gazze'ye destek yürüyüşleri başta olmak üzere protestoları durdurmak için alınan önlemler olarak kabul ediyor.

"Birleşik Krallık artık daha otoriteryen bir ülke"

Londra Ekonomi ve Siyasal Bilimler Okulunun (LSE) eski İnsan Hakları Araştırmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. Conor Gearty, AA muhabirine yaptığı açıklamada, son bir yılda atılan bu adımların İngiltere'de medeni hakları ne ölçüde etkilediğini değerlendirdi.

Siyasetçilerin çoğu zaman protesto gibi medeni haklara kötü gözle baktığını öne süren Gearty, İngiltere'de medeni hakların, radikal değişikliklere yol açan kitlesel olayların sonucunda kazanıldığını söyledi.

Gearty, bunlara kadınların seçme ve seçilme hakkını elde etmesini örnek göstererek "Britanya'nın herkesin fikirlerini özgürce ifade ettiği, güzel bir ülke olduğu düşünülse de gerçekte öyle değil. Son dönemde politikacılar, siyasi düşüncelerin kitlesel hareketlerle ifade edilmesine çok sinir oluyorlar. Bunlarda kısmen, Birleşik Krallık'ın artık daha otoriteryen bir ülke olması da etkili." dedi.

Ilımlı siyasetçi eksikliğinin de altını çizen Gearty, "Polisin, yetkisini muhalif görüşlere karşı kullanması yönünde güçlü bir baskısı var. Ancak İngiliz sisteminde polis, hükümetten emir almaz." diye konuştu.

Gearty, hükümetin polise yetkiler vererek eylemlerin önüne geçmeyi amaçladığını ve bu kapsamdaki düzenlemelerin "acımasız" olduğunu söyledi.

Hükümetin toplum desteğini kaybetmesine neden olacak bu adımları atmasının nedenini de anlatan Gearty, "Klişe olacak ama halkla bağlarını kaybediyorlar ve pozisyonlarının üstün olduğunu düşünüyorlar. Görevinde yeni olan ama içinde bulunduğu kültür 15 yıldır iktidarda olan yeni İçişleri Bakanı, Filistin protestolarıyla ilgili, 'Mesajınızı aldık neden artık son vermiyorsunuz?' diyor." ifadelerini kullandı.

Gearty, "Hükümetin önde gelenleri ve onlara akıl veren düşünce kuruluşları, parlamento dışındaki eylemlere düşmanca yaklaşıyorlar ve polisin bu eylemleri imkansız hale getirmesini istiyorlar." dedi.

"Yapacakları şeylerden biri ateşkes çağrısı yapmaktı"

Gearty, İngiltere'nin işgalci İsrail'in Gazze saldırılarına müdahil olmadığını belirterek "Yapacakları şeylerden biri, 'İsraillilerin Filistinlileri öldürmesini durdurmak' anlamına gelen ateşkes çağrısı yapmaktı." diye konuştu.

İngiltere hükümetinin bu çağrıyı yapmayı kabul etmediğini belirten Gearty, Gazze'de yaşananların soykırım olduğuna dikkati çekti.

Gearty, hükümetin ise bunu "destekliyor gibi gözüktüğünü", buna tepki gösterenlerin "Yahudi karşıtı" olarak yaftalandığını ve antisemitizmin ise İsrail karşıtlığı olarak algılandığını söyledi.

Hükümetin, Filistinlilerin öldürülmesinden çok Yahudilerin tekrar Holokost'a maruz kalması ihtimalinden endişe ettiğinin altını çizen Gearty, Filistin eylemlerinin hedef alınmasını ise şu sözlerle açıkladı:

"(Amaç) Dikkatleri, hükümetin kısmen desteklediği konumun dehşetinden başka yöne çekmek için. Çünkü bu, antisemitizm hakkında konuşmak, hafta sonları Londra'nın 'Yahudiler için girilmez bölge' olduğunu ilan etmek ve Gazze'de her gün gerçekleşen eylemlerdeki suç ortaklığının yarattığı dehşetle mücadele etmekten daha iyidir."

Gearty, hükümetin Gazze'de etnik temizliği kabul etmek anlamına gelecek şekilde Filistinlilerin haklarını önemsemediğini savunarak "Şiddeti desteklerken ona karşı olmak gibi tuhaf bir duruma düşünüyorlar. İsrail öldürmeye devam ederken yine İsrail aracılığıyla, ihtiyacı olan insanlara yardım gönderebilecekleri bir liman ayarlama kararı buna örnektir." dedi.

Hükümetin her koşulda İsrail'i savunmayı sürdürdüğünü kaydeden Gearty, "Eğer Gazze halkının yok edilmesi cezasız kalırsa ve Batı bunu desteklerse, siyasi sonuçlar için toplu katliamları kabul etmiş oluruz." ifadelerini kullandı.

"Boykot, hükümete ve yasal kurumlara baskı yapmak için geliştirebileceğimiz bir alan"

Kamu kurumlarının hükümet politikalarına aykırı şekilde boykot kararları almasını engellemeyi öngören tasarıya da değinen Gearty, ahlaki gerekçelerle boykotun önemine vurgu yaptı.

Boykotun kişisel bir tercih olduğunu belirten Gearty, "Yapabilecekleri tek şey, yerel yönetimleri ve kamu kurumlarını engellemek. Çünkü onların üzerinde bir otoriteleri var ve kamu kurumları bir 'kişi' değildir. Boykot, hükümete ve yasal kurumlara baskı yapmak için geliştirebileceğimiz bir alan." değerlendirmesini yaptı.

"Protestonun, bir şekilde kendisini ifade edecek yeni yollar bulacağına inanıyorum"

Gearty, birçok uzman ismin de medeni hakların kısıtlanmasını desteklediğini öne sürerek "Protestonun işgal olarak algılandığı, şiddet ve sivil itaatsizlik içermeyen protestonun yanlış görüldüğü bir kültür ortaya çıkıyor. Gazeteler de bunu söylüyor, siyasetçiler de bunu söylüyor. Bunların yanlış olduğunu düşünen polis de öyleymiş gibi davranmaya başlıyor." diye konuştu.

Hükümetin, milletvekillerinin protestocularla görüşmesini bile suç olarak göstermeye çalıştığını kaydeden Gearty, "Bunlar, protesto yapmayı neredeyse imkansız hale getiren riskler. Ancak ben, protestonun bir şekilde kendisini ifade edecek yeni yollar bulacağına inanıyorum." ifadelerini kullandı.

Gearty, boykot yaparak bir ürünü satın almayı reddedenlerin hapsedilemeyeceğini vurgularken toplumda muhalif bir ruhun varlığını sürdürdüğüne işaret ederek şunları söyledi:

"Genç kuşak bir siyasi kimlik altında organize değil ancak eski değerlere güçlü bir bağlılıkları var. Yasalara son derece saygılı ve köklü bir geçmişe sahip olan bu ülkeyi istikrarsızlaşmak kolay değil. O yüzden gelecek hakkında çok umutsuz değilim. O ruh, her zaman bir savaş halinde ama yine de orada. Kadınların seçme ve seçilme hakkını savunanlar hak aradıklarında da oradaydı. Hükümetin aldığı kararlarla 1930'larda işçiler işten çıkarıldıklarında da o ruh oradaydı. Her zaman insanların tahmin ettiğinden daha büyük bir mücadele vardı."