Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak adlandırılan nükleer anlaşma, İran ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) daimi üyeleri ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa ile Almanya (5+1) arasında 14 Temmuz 2015'te imzalandı.
Uluslararası yaptırımların kaldırılması karşılığında Tahran'ın nükleer faaliyetlerinin düzenlendiği ve denetim altına alındığı nükleer anlaşma, Ocak 2016'da BMGK onayıyla yürürlüğe girdi ve İran uluslararası yaptırımlardan kısmen kurtuldu.
Donald Trump'ın başkanlığı döneminde Washington, 8 Mayıs 2018'de anlaşmadan tek taraflı çekilerek, İran'a yeniden yaptırım uygulamaya başlayınca Tahran yönetimi, kademeli olarak hem zenginleştirilmiş uranyum stoklarını artırdı hem yüksek düzeyde uranyum zenginleştirmeye başladı.
Trump'ın Beyaz Saray'dan ayrılması sonrasında İran ile nükleer müzakereler Nisan 2021'de yeniden başladı ancak Tahran-Washington arasında hangi tarafın ilk adımı atacağı konusunda uzlaşma sağlanamayınca sonuç alınamadı ve daha sonra müzakereler İran'da Eylül 2022'de patlak veren Mahsa Emini protestolarının ardından tamamen durdu.
Bu süreçte İsrail ile gerginliklerin zirveye ulaşması ve bölgedeki tek nükleer silah sahibi ülke olan İsrail'deki yetkililerin bölgeyi zaman zaman nükleer silahla tehdit etmesi nedeniyle İran'da da Tahran'ın bu tehdide karşı nükleer silah üretmeye yönelebileceği söylemleri gelişti.
İran'da yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ve Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi başta olmak üzere yetkililerden ABD ile yeniden nükleer müzakereler konusunda istekli açıklamalar gelirken uzmanlar, Tahran ile Washington arasındaki "güvensizlik duvarının" aşılmasının zor olacağı görüşünde.
Zarif'in ekibi muhtemel müzakerelerde "kör noktaların" açılmasına fayda sağlayabilir
Konuyla ilgili AA muhabirine değerlendirmede bulunan Uluslararası İlişkiler Uzmanı Hasan Beheştipur, İran'da yeni dönemde nükleer anlaşmanın mimarlarından eski Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif ve Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi gibi isimlerin kabinede yer almasının muhtemel müzakerelerde "kör noktaların" açılmasına fayda sağlayabileceğini söyledi.
Buna rağmen İran'ın nükleer meselesindeki makro politikalarının sabit kalacağını savunan Beheştipur, muhtemel bir nükleer anlaşmanın bölgedeki güç dengelerinin yeniden kurulmasına yol açacağını ifade etti.
Beheştipur, bunlara karşılık 2015'te imzalanan nükleer anlaşmanın geri döndürülemez noktaya ulaştığını belirterek "Çünkü İran tüm alanlardaki yaptırımların tamamen kaldırılmasını beklerken diğer taraf İran'ın tutumunu değiştirmek için yaptırım aracını kullanmaya devam etmek istiyor." dedi.
İranlı uzman ülkenin özellikle petrol ihracatı ve bankacılık alanındaki yaptırımlarının kaldırılmasını istediğini belirtti.
Tahran-Washington arasındaki güvensizlik karşılıklı adımlarla aşılabilir
İran-ABD ilişkilerindeki en önemli sorunun, ilişkilerin iyileşmesini engelleyen karşılıklı "güvensizlik duvarları" olduğunu vurgulayan Beheştipur, "Bu güvensizliği ortadan kaldırmak için ana odağı karşılıklı adımlar olacak şekilde kapsamlı bir plan hazırlanması gerekiyor. Yani Amerikan tarafının İran'ın petrol ihracatına yönelik ambargoyu kaldıracak önemli bir adımı atması gerekiyor. İran tarafının da yüksek düzeyde uranyum zenginleştirmeyi durduracak kararı alması gerekiyor." diye konuştu.
İran lideri Hamaney'e bağlı Dış İlişkiler Stratejik Konseyi Başkanı Kemal Harrazi ile şu anda Dışişleri Bakanlığı görevini yürüten Abbas Erakçi gibi üst düzey isimlerin İsrail'den kaynaklanan nükleer tehdide karşı Tahran'ın nükleer doktrinini değiştirebileceğine dair açıklamalarını da yorumlayan Beheştipur şunları söyledi:
"İran'daki bazı uzmanlar, nükleer bombanın İran için İsrail'in nükleer gücüne karşı caydırıcı olabileceğine ve İran'ın varlığı tehdit edildiğinde nükleer silah üretimine yönelmesi gerektiğine inanıyor ancak üst düzey yetkililer, İran'ın nükleer bomba üretmesine gerek olmadığına ve mevcut tehditlerle başa çıkabileceğine inanıyor.
Buna karşılık Sayın Harrazi ve Sayın Erakçi'nin açıklamaları aslında tehdit edilmesi durumunda İran'ın barışçıl nükleer doktrin politikasını yeniden gözden geçirmekten başka çaresi kalmayacağı konusunda bir tür uyarı niteliğindedir."
"Harrazi'nin işaret ettiği noktalar sadece onun sözlerinden ibaret değil"
Tahran Üniversitesi Dünya Çalışmaları Bölümü Öğretim Üyesi Fuad İzedi ise nükleer meselenin ABD'nin 2015'te imzalanan nükleer anlaşmadan tek taraflı çekilmesinden kaynaklandığını ve Zarif'in ekibinin Dışişleri Bakanlığına dönmesinin muhtemel müzakere sürecine olumlu yansıyacağını ifade etti.
İran ile ABD arasındaki gerginliğin, İsrail lehine çalışan lobilerin etkisinde kalan Washington yönetiminin Tahran ile ilişkileri normalleştirmeye hazır olmamasından kaynaklandığını dile getiren İzedi, "ABD yönetiminin bu tutumu değişmedikçe İran ile ABD arasındaki kronik sorunlar düzelmez. ABD'deki İsrail lobisi faal olduğu müddetçe İran ile ABD arasında olumlu anlamda özel bir durum oluşmayacaktır." değerlendirmesinde bulundu.
İzedi, Harrazi'nin nükleer doktrin değişebilir açıklamasına dair ise "Sayın Harrazi'nin açıklamaları ciddiye alınmalıdır. Dünya, İsrail rejiminin atom bombası sahibi bir soykırım ve çocuk katili rejim olduğunu anladı. Bölge ülkelerinin bu canilikteki siyonist rejim karşısında savunmasız kalmasının beklenmesi mantıklı değil. Bu savunma elbette atom bombasıyla ya da diğer yöntemlerle olabilir. Harrazi'nin işaret ettiği noktalar sadece onun sözlerinden ibaret değil." diye konuştu.
İran ile ABD arasında "yüksek güvensizlik duvarları"
Tahran İslami Azad Üniversitesi Öğretim Üyesi Hamid Ruşençeşm ise Dışişleri Bakanlığında Erakçi ve Mecid Taht Revançi gibi isimlerin görevlendirilmesiyle İran'ın Doğu ve Batı ile pozitif denge politikasına doğru ilerlediğine dikkati çekerek, "Bu atamalar, aynı zamanda Batı'ya olumlu bakışla da ilişkili ve İran'ın Batı ile etkileşim kapasitelerini artırmak istediğinin göstergesidir." dedi.
Buna rağmen İran ile ABD arasındaki düğümün çözülmesinin karmaşık olduğunu ve zaman alacağını söyleyen Ruşençeşm, "İran'daki tarihsel deneyim ve ABD'nin yaklaşımları açısından bakıldığında iki ülke arasında yüksek güvensizlik duvarları örülmüş durumda ancak iki ülke arasında diyalog ve etkileşimler gelecekte yeniden şekillenebilir." şeklinde konuştu.
Ruşençeşm, İran'ın nükleer stratejisini değiştirebileceğine dair söylemlere ilişkin ise "İran bu konuda gerekli kapasite ve yeteneklere sahip olsa da stratejik alanda rasyonel bir aktördür. Tabii bu nükleer prosedürlerin değiştirilmesi, ulusal çıkarların ve ulusal güvenlik tehditlerinin boyutlarının değerlendirilmesine bağlıdır." yorumunu yaptı.