Dr. İhsan Şenocak: "Said Nursi Hazretleri, iman, fikir ve aksiyon yolunun kol başı Alim-i Rabbânilerinden… Kudemanın menheci üzerinde yürüdü, soruları, şüpheleri giderdi. Ulûm-u İslâmiyye’yi bütün şubeleriyle tahsil etti. Tedrisat sürecinde medreselerde okutulan “sıra kitapları” yanında başka eserler de ezberledi. Muhtemel bir tufanda hayat mücadelesi vermek için insanın muhtaç olduğu her şeyi yanına alan geminin kaptanı gibi, o da iman ve ilim sarayımızı vuran tufandan önce sürgünde, zindanda yanında kütüphane olmadan reçete hükmünde eserler telif edecek bir kıvama ermek için hazırlık yaptı. İmam-ı Azam Hazretlerine göre bir rivayeti sadırda zabdetmek, kitapta zabdetmekten daha makbuldür. Said Nursi Hazretleri de ulûm-u İslâmiyeyi satırlara derc etmedi, sadrına yükledi. Yürüyen ve yaşayan bir kütüphane oldu. Müslümanların zihinlerini karıştırmak, imanlarına şüphe çalmak adına okulda, sokakta, tiyatroda, pazarlarda yapılan ilhadî hezeyanlara karşı aşılmaz bir sed gibi duran muknî cevaplar telif etti. Fevkalede zekası, derin ilmi ve Allah Azze ve Celle’nin lütfuyla imansız cereyanlara ağır darbeler indirdi. Telif ettiği risaleler Müslümanlara istikamet tayin etti, kâfirlerin İslâm lehine kafalarını karıştırdı. Said Nursi medreselerin kapatıldığı, ulemanın asıldığı, İslâm harflerinin yasaklandığı bir süreçte sahneye indi. Kur’ân-ı Kerîm, Sünnet-i Seniyye ve kudemanın eserlerini esas alarak küfrü cerh etti, çıkış yolu gösterdi. Muhatapların hastalıklarına göre reçeteler yazdı. Tefsir ettiği her bir ayet, telif ettiği her bir risale küfrün karargahına bomba gibi düştü. Bediuzzaman’ı anlamak, onun ilim ve irfan tarihinde ne büyük bir yere sahip olduğunu takdir edebilmek için onun Kur’ân-ı Kerim’le olan birlikteliğini idrak etmek, mensub olduğu Ehl-i Sünnet ilim geleneğini yakından tanımak gerekir. Said Nursi Hazretleri’ni öne çıkaran, büyük problemlerin çözümünde onu muvaffak kılan en temel hususiyet, ayet-i kerimeleri sorun çözen, yol açan, ubudiyyet şevki veren, Hakk’a teslimiyeti aşılayan bir nazarla tefsir etmesiydi. Onun bu hali, Hz. Ömer’in şu hadisesine benziyor: Hz. Ömer, Allah Rasûlü’nün (s.a.v.) Ahiret’e irtihal haberini duyunca, 'O ölmedi. Tur’dan kavmine dönen Hz. Musa gibi gelecek. Kim vefat etti derse başını vururum.' dedi. Hz. Ömer kendisini kuşatan hayret halinin tesiriyle hadiseye bakıyor, onsuz bir hayatın tasavvur edilemeyeceğinin kabulüyle Efendimiz’in (ﷺ) vefatını tevilde teselli arıyordu. Böyle bir atmosferde Hz. Ebu Bekir minbere çıkıp şöyle der: 'Kim Muhammed’e (s.a.v.) ibadet ediyorsa bilsin ki Muhammed (s.a.v.) ölmüştür. Kim Allah’a kulluk ediyorsa bilsin ki O Hayy’dır, ölümsüzdür.' Ardından da şu ayeti kermeyi okudu: 'Muhammed, ancak bir rasuldür. Ondan önce de rasuller gelip geçti. Eğer o ölür ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geri mi döneceksiniz? Kim topukları üzerinde gerisin geri dönerse, Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah, şükredenleri ödüllendirecektir.' Hz. Ömer, Hz. Ebu Bekir’in ağzından bu ayeti duyunca kendisini şöyle demekten alıkoyamadı: 'Hz. Ebû Bekir konuşana kadar sanki o ayeti hiç okumamıştım, duymamıştım.' Büyük vefatından sonra bu ayet-i kerimeyi okumak Hz. Ömer’de hem kıvama, hem de kıyama vesile oldu." Islamist Agenda