Lübnan'da Hizbullah unsurlarının kullandığı çağrı cihazları ve telsizleri patlatılmasının etkileri tüm dünyada sürüyor. Lübnanlı yetkililer saldırıdan İsrail'i sorumlu tutarken, İsrail'den konuya ilişkin net bir açıklama yapılmadı. Bununla birlikte İsrail'in daha önce bu tarz siber saldırılar yaptığı biliniyor.

İstanbul Medipol Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Faik Tanrıkulu, AA muhabirine, İsrail'in dünya çapında siber güvenlik alanında önemli bir oyuncu olarak öne çıktığını ve bu alandaki küresel inovasyon endekslerinde genellikle üst sıralarda yer aldığını anlattı.

İsrail'de yaklaşık 450 siber güvenlik şirketi bulunduğunu ve ülkenin ABD’den sonra en fazla siber güvenlik şirketine sahip ikinci ülke olduğuna dikkati çeken Tanrıkulu, şunları söyledi:

"İsrail, özellikle yüksek teknoloji ve siber savunma konularında ciddi yatırımlar yaparak devlet destekli projeler ve özel sektör iş birliği ile kapsamlı bir siber ekosistem oluşturmuş durumda. İsrail, internetin yaygınlaşmaya başladığı ilk dönemlerden itibaren siber güvenliğin kritik bir araç olduğunu fark etti.

İsrail Savunma Kuvvetlerinin (IDF) seçkin bir birimi olan 8200 Birimi, bu alanda öncü rol üstlendi. 8200 Birimi'nde görev yapan askerler, hizmetleri sırasında kazandıkları bilgi ve deneyimi sivil hayatta ticari siber güvenlik sektörüne taşıyarak bu alanda birçok yeniliğin öncüsü oldular."

İsrail'den İran’ın nükleer programını hedef alan saldırı

Tanrıkulu, İsrail'in daha önce yaptığı siber saldırılara dair bilgiler vererek, İsrail'in siber alandaki en dikkati çekici örneklerinden birinin, 2010 yılında İran’ın nükleer programını hedef alan Stuxnet virüsü olduğunu söyledi.

Hollandalı eski büyükelçi Van Dam: UCM'nin kararını yok saymak uluslararası hukuku zayıflatıyor Hollandalı eski büyükelçi Van Dam: UCM'nin kararını yok saymak uluslararası hukuku zayıflatıyor

Virüsün İran’ın Natanz nükleer tesisindeki santrifüjleri sabote etmek için tasarlandığını anımsatan Tanrıkulu, Stuxnet'in siber savaşın ne kadar etkili ve yıkıcı olabileceğini gösteren ilk somut örneklerden biri olarak tarihe geçtiğini vurguladı.

Pegasus 50 binden fazla kişinin telefonuna sızdı

İsrail’in siber güvenlik alanındaki etkisinin sadece savunma ile sınırlı olmadığına dikkati çeken Tanrıkulu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"NSO Group tarafından geliştirilen Pegasus yazılımı, birçok ülkenin güvenlik güçleri tarafından kullanılan bir casus yazılım olarak biliniyor. Pegasus, hedef alınan kişilerin akıllı telefonlarına sızarak mesajlar, e-postalar, fotoğraflar ve hatta canlı konuşmalar gibi kişisel verilere erişim sağlayabiliyor.

2021 yılında ortaya çıkan Pegasus Project araştırması, dünya genelinde 50 binden fazla telefon numarasının bu yazılım tarafından izlendiğini ortaya koydu ve büyük bir skandala yol açtı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın yakın çevresi ve Hindistan'daki muhalif liderler gibi birçok ismin bu listede yer aldığı iddia edildi.

Bu gelişmeler, ABD’nin NSO Group’u kara listeye almasına ve Apple ile WhatsApp’ın şirkete dava açmasına yol açtı. Pegasus yazılımının gazeteciler, aktivistler ve siyasetçileri izlemek için de kullanıldığı iddiaları, dünya genelinde siber güvenlik ve gizlilik konularında ciddi endişeler doğurdu."

Tanrıkulu, milli siber güvenliğin devletler için stratejik bir zorunluluk haline geldiğinin altını çizerek, dijital saldırıların kritik altyapılar, bankacılık sistemleri, enerji ağları, savunma mekanizmaları ve hatta seçim süreçlerini hedef aldığını ve bunun da milli güvenlik açısından ciddi riskler oluşturduğunu anlattı.

Editör: Islamist Agenda