Suriye'de 61 yıllık Baas rejimi ve Esed ailesi iktidarının devrilmesi, rejimin işkence merkezleri olarak bilinen cezaevlerini ve buralarda işkenceyle öldürülen tutsakları dünyanın gündemine taşıdı.

Ülkede 2011'de iç savaşın başlamasıyla gelişen olayların ardından alıkonulanların tutulduğu ve işkence gördüğü cezaevlerinde binlerce kişi, rejim güçleri tarafından sistematik şekilde öldürüldü.

Esed rejiminin vahşetini belgeleyen "Sezar" kod adlı rejim askerinin çektiği, vücutlarında işkence izlerinin görüldüğü binlerce kişinin fotoğraflarından oluşan kanıt dosyası tekrar açılıyor.

ABD'nin savaş suçları ve uluslararası ceza adaletinden sorumlu büyükelçisi olarak 2009 ile 2015 yıllarında görev yapan Stephen Rapp, devrik rejimin hapishanelerindeki işkence sistematiğine, "Sezar"ın bu vahşeti belgeleyen fotoğraflarına ve bunların hukuki süreçlere etkisine ilişkin AA muhabirine açıklamalarda bulundu.

"Rejim, kendisi için risk oluşturabileceğini düşündüğü herkesin peşine düştü"

Mart 2011'den itibaren Suriye'deki gelişmeleri yakından takip ettiğini belirten Rapp, Uluslararası Adalet ve Hesap Verebilirlik Komisyonu (CIJA) ile Suriye Acil Durum Görev Gücü (SETF) sivil toplum kuruluşlarında yürüttüğü görevler kapsamında Esed rejiminin insan hakları ihlallerini belgeleyen çalışmalarda yer aldığını söyledi.

İran nükleer müzakereleri: Yine, yeni, yeniden İran nükleer müzakereleri: Yine, yeni, yeniden

Baas rejimini, "halkı üzerindeki otoritesini korku ve baskı yoluyla sağlayarak ayakta kalmış bir yönetim" olarak tanımlayan Rapp, buna örnek olarak 1982'de Hama'daki ayaklanmanın on binlerce kişinin öldürülmesiyle bastırılmasını gösterdi.

Rapp, "Rejimin, Suriye'yi demokratikleştirmeyi hedefleyen barışçıl protestolara karşı, Stalin ya da Naziler örneğinde olduğu gibi hayal edebileceğiniz en baskıcı yöntemle karşılık verdiğini ve kendisi için risk oluşturabileceğini düşündüğü herkesin peşine düştüğünü gördük." dedi.

Suriye'de yüz binlerce kişinin iç savaşın başlamasıyla rejimin hedefi haline geldiğini kaydeden Rapp, çoğu barışçıl göstericinin rejim güçlerince alıkonulduğunu ve işkence gördüğünü anlattı.

Rapp, Esed dönemi Suriye'sinde uluslararası hukuka göre yasak olan kimyasal silahların sivillere karşı kullanıldığını belirtti.

Rejimin, uluslararası camianın baskısı sonucu Kimyasal Silahlar Sözleşmesi uyarınca sahip olduğu silahları imha etme taahhüdünde bulunduğunu dile getiren Rapp, verilen sözlere karşın rejim güçlerinin oldukça zehirli klor ve sarin gazlarını kullanarak saldırılar düzenlemeyi sürdürdüğüne dikkati çekti.

Rapp, "Bu suçların gelecekte işlenmesini engellemeliyiz. Bunu yapmanın da en iyi yolu sorumlulardan hesap sormak." dedi.

"Sezar, hastanelere getirilen cesetlerin kaydını tutma talimatı aldı"

Esed rejiminin hapishanelerindeki işkenceyi belgeleyen "Sezar" kod adlı eski rejim askerine ilişkin Rapp, "Sezar ile sığındığı yerde yaklaşık bir yıl önceki görüşmemde çok zaman geçirdik. Güvende olduğu için mutluyuz." diye konuştu.

Sezar'ın çok güçlü ve etkili bir tanık olduğu için hala korktuğu şeylerin bulunduğunu dile getiren Rapp, Sezar'ın ailesinin de Suriye'den ayrılabildiğini belirtti.

Rapp, Sezar'ın gerçek isminin ya da konumunun gizli kalmasının önemli olduğunu söyleyerek, "O (Sezar), politik biri değil. Askeri polis olduğunu fotoğraflarından anlıyorsunuz. Askeri soruşturmalarla, suikastlarla ve diğer konularla yakından ilgiliydi." dedi.

Sezar'ın bu konularla 2011'den önce ilgilendiğini ve iç savaşın başlamasıyla hastanelere getirilen Esed rejiminin elinde ölenlerin cesetlerini gördüğünde şaşkınlığa uğradığını anlatan Rapp, "Sonra Sezar, bu cesetlerin her birini fotoğraflayarak kayıt tutması talimatını aldı ancak cesetlerin kimliğini tespit etme talimatı verilmemişti. Cezaevlerinden gelen cesetlerin numaralandırıldığı bir sistem geliştirilmişti." diye konuştu.

Rapp, bu numaralandırma sistemiyle hapishanelerden gelenlerin kimliğinin tespitinin mümkün olmadığını kaydederek, "Bazen her yerde cesetler oluyor ve (Sezar'ın) ekibi, önce geniş açıdan, sonra dar açıdan cesetlerin göründüğü en az 4 fotoğraf çekiyordu. Cesetlerin önünden ve arkasından fotoğraflar çekiliyordu." ifadelerini kullandı.

"Sezar ile Türkiye'de tanıştım"

Sezar'ın, Mayıs 2011 ila Ağustos 2013 tarihlerinde çektiği fotoğraflarda yer alan cesetlerdeki yaralar, rejim güçlerinin askeri tesislerinde tutulanların nasıl işkence gördüğünü ve öldürüldüğünü ortaya koyuyor.

Fotoğrafların, devrik rejim tarafından işkence ve insanlık dışı yöntemlerle öldürüldüğü belirlenen, 20 ila 40 yaşlarındaki binlerce kişiye ait olduğu düşünülüyor.

Tutsakların maruz kaldığı işkencelerin korkunç olduğunu belirten Rapp, Sezar'ın fotoğraflarından bu kişilerin gözlerinin çıkarıldığı, kafalarının ezildiği, vücutlarında kesiklerin olduğu, hastalık ve açlık izlerinin görüldüğünü söyledi.

Rapp, tüm bunlara şahit olup fotoğrafları çekmesinin ardından Sezar'ın Suriye'den ayrılmaya çalıştığını ve ekibinden 10 kişinin de bu yolu tercih ettiğini anlattı.

Sezar'ın, "Sami" kod adlı arkadaşının cesaretlendirmesiyle rejimin işkencelerinin en büyük kanıtı olan yaklaşık 55 bin fotoğrafı paylaştığını belirten Rapp, Ağustos 2013'e kadar fotoğraf çekmeye devam eden Sezar'a ilişkin şunları kaydetti:

"(Sezar) İfşa olduğu endişesiyle işe gitmeyerek kendini ölmüş gibi gösterdi ve ülkeden ayrılmayı başardı. Sonunda çalışma arkadaşlarımdan oluşan bir ekiple bir araya geldiği Doha'ya vardı. Daha sonra ben Türkiye'ye gittim ve burada Sezar ile tanıştım. Aile fertlerini Suriye'den getirmeden Avrupa'ya gitmedik."

"Dünya, Sezar fotoğraflarına tepki göstermedi"

Rapp, daha sonra Sezar'ın bir Avrupa ülkesine sığındığını belirterek "Ancak Sezar konusunda en şaşırtıcı şeylerden biri, bu kanıtların dünyayı değiştirmemesiydi. Erkeklerin, kadınların ve çocukların kendi hükümetleri tarafından ölene kadar işkence gördüğü kanıtları getirdik ve dünya tepki göstermedi." ifadelerini kullandı.

Suriye konusundaki adımları Rusya ve Çin'in Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde veto ettiğini söyleyen Rapp, ABD ve Avrupa'daki kurumların, Sezar fotoğraflarının orijinal olduğunu doğruladığını anlattı.

Sezar fotoğraflarının konumunun da doğrulandığını ve bunların önemli kanıtlar olduğunu vurgulayan Rapp, sorumluları adalet karşısına çıkarma konusunda bazen zorluklar yaşandığını belirtti ve "Eninde sonunda onların (sorumluları) hesap vermesi için fırsatlar oluşacak." dedi.

Rapp, "İnsanlar, güçten düşürüldüğü zaman dünyanın geri kalanı, 'Bu, bizim anlayış gösteremeyeceğimiz bir tutum.' der ancak gündemin uzun süreceğini unutmamak gerek." diye konuştu.

Suriye'de Esed ve devrik rejimde görev alan yetkililerin yargı süreçlerinin şeffaf olmasının gerektiğini belirten Rapp, Suriye'deki geçici yönetimin bir adalet planını önceleyeceğinden ümitli olduğunu söyledi.

Rapp, rejimin devrilmesiyle hayatını kaybedenler ve hayatta olanlara ilişkin kayıtların ortaya çıkmasından umutlu olduğunu dile getirerek, gelecekte Suriye halkının ne yapacağına dair kararı kendilerinin vermesinin gerektiğini sözlerine ekledi.