Batı’nın Suriye’de terör örgütü PKK/YPG ile ortaklığı DEAŞ ile mücadele üzerinden başladı. Bu ortaklık terör örgütü PKK/YPG’ye Suriye’de geniş fırsatlar sundu. Örgüt, Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) askeri desteği altında terör örgütü DEAŞ aleyhine kontrol ettiği toprakları genişletti ve Avrupa’nın maddi desteği ile bu bölgelerde kalıcı hale geldi.

DEAŞ’ın Suriye’deki alan kontrolü, Mart 2019’da Bağuz kentinin alınması ile sonlandırıldı. Terör örgütü PKK/YPG’nin bu yeni aşamada, Batı’dan destek almayı sürdürebilmek ve kendisine dönük ilgiyi canlı tutmak için yeni argümanlara ihtiyacı vardı. Örgüt, DEAŞ kartını farklı şekillerde kullanmaya devam etti.

Terör örgütü PKK/YPG, DEAŞ’ın bölgede alan kontrolü sona erse de halen stratejik bir tehdit olduğunu savundu ve her an yeniden güçlenebileceğini iddia etti. Örgüt bu düşünceyi güçlendirmek adına zaman zaman güvenlik açıkları yaratarak DEAŞ’ın canlı olduğunu göstermeye çalıştı. İkinci olarak, terör örgütü PKK/YPG yakalanan DEAŞ’lı militanlar üzerinden kendisine alan açmaya çalıştı. PKK/YPG denetimindeki hapishanelerde tutulan DEAŞ’lılar örgüte 3 açıdan fırsat sundu.

DEAŞ'ın varlığı PKK/YPG'ye nasıl fırsatlar sundu?

Yakalanan DEAŞ’lılar arasında 50’den fazla ülkeden gelen militanlar yer alıyordu ve bu durum ilgili ülkelerin kendi vatandaşı olan DEAŞ’lı militanların durumu ve teslim edilmesi gibi konular için PKK/YPG ile irtibat kurmasına neden oluyordu. Örgüt bunu uluslararası alanda tanınırlık ve meşruiyet elde etme çabasını destekleyen bir durum olarak gördü.

Terör örgütü PKK/YPG ikinci olarak kendi vatandaşı DEAŞ’lı militanları ve ailelerini geri almak istemeyen ülkeler açısından gardiyan rolü üstlendi ve Batılı ülkeler nezdinde işlevsellik kazanmaya çalıştı. Örgüt son olarak, Suriye’de 24 farklı kamp ve hapishanede DEAŞ militanları ve ailelerini gözetim altında tutarak DEAŞ tehdidinin bölgede güçlenmesini önlemenin ya da gerekirse güçlendirmenin anahtarının kendi elinde olduğunu göstermeye çalıştı.

Normal şartlarda herhangi sorumlu ve meşru bir aktörün ele geçirdiği teröristleri yargılaması ve tutuklaması asli görevlerinden biri iken bu görev başka bir terör örgütü olan PKK/YPG’ye verildiği zaman bir şantaj aracına dönüştü. Bunlara ek olarak, PKK/YPG, DEAŞ’lı militanların tutulduğu hapishaneler ve ailelerinin kaldığı kampların güvenliğini de gerçek anlamda sağlayamıyor.

BM neden yeni Suriye'de rol almamalı? BM neden yeni Suriye'de rol almamalı?

DEAŞ, Ocak 2022’de Haseke ilinde yer alan Sina hapishanesine bir operasyon düzenleyerek aralarında üst düzey DEAŞ’lıların da bulunduğu 100’e yakın militanı hapishaneden kaçırdı. Bu olay, terör örgütü PKK/YPG’nin hapishane güvenliğini sağlama kapasitesinin olmadığı ya da DEAŞ tehdidini canlı tutabilmek için bilinçli bir şekilde güvenlik açığı yarattığı şeklinde açıklanabilir.

Kampların güvenliğinden sorumlu PKK/YPG militanlarının ise deradikalizasyon ve rehabilitasyon gibi süreçler konusunda hiçbir tecrübesi ve çabası yok. Yani genel anlamda bu kampların profesyonel anlamda idare edilemediği, DEAŞ sorunun sadece ötelendiği, terör örgütü PKK/YPG’ye verilen gardiyanlık rolü ile sorunun şimdilik kontrol altında tutulmaya çalışıldığı görülüyor. Hatta kamplardaki zor koşulların DEAŞ militanlarının ailelerini daha fazla radikalleşmeye yönlendirdiği dahi söylenebilir.

Batılı ülkeler Suriye’de kendi vatandaşı olan DEAŞ’lı militanları ve ailelerini geri almak istemiyor. Hapishanelerdeki DEAŞ militanlarının yüzde 90’ınına yakını Suriyeli ve Iraklılardan oluşuyor. Kalan yüzde 10’luk kesim ise Batılı ve diğer ülke vatandaşı DEAŞ’lılardan oluşuyor. Her ülkenin kendi vatandaşlarını geri alması halinde PKK/YPG’nin bu meseleyi bir pazarlık aracı olarak kullanma imkanı elinden alınacaktır.

DEAŞ ile mücadelede meşru aktörlerle işbirliğinin önemi

Suriye’de yapılan devrim ile DEAŞ kampları ve hapishanelerin idaresi konusunda bir fırsat penceresi açıldı. Suriye’de artık kriz sona erdi ve yeni hükümet kendi ülkesindeki sorumluluğu üstlenmek istiyor. Suriye’deki yeni yönetimin lideri Ahmed Şara da Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile gerçekleştirdiği ortak basın toplantısında söz konusu kamp ve hapishanelerin güvenliği ile yönetimini üstleneceklerini belirtti.

Hatta HTŞ’nin bu anlamda İdlib’den kalma önemli bir tecrübesinin olduğu söylenebilir. HTŞ İdlib’de uzun yıllar DEAŞ ve El-Kaide hücreleri ile mücadele etti ve bunları büyük oranda ortadan kaldırdı. Hatta daha ilginci HTŞ, İdlib’de tutukladığı radikal militanlara yönelik “ideolojik rehabilitasyon” olarak adlandırdığı bir program uyguladı ve bu program militanları katı tutumlarından vazgeçirmeye çalıştı.

Bunun yanı sıra, terör örgütü PKK/YPG militanlarının rüşvet karşılığında DEAŞ'lı aileleri gizlice serbest bıraktığı bilgisi uluslararası raporlara yansıdı ve bu ailelerin başlıca durağı İdlib oldu. HTŞ, çocukları normal okullara yönlendirirken kadınların da rehabilitasyon programına tabi tuttuktan sonra normal hayatlarına dönmelerine izin verdi. Devamında, bu kadınların takibi yapılarak 2 yılda bir güvenlik birimleri ile mülakat yapmaları zorunlu kılındı. HTŞ yakın geçmişte terör örgütü PKK/YPG’nin DEAŞ’lı aileler konusundaki politikasının savunulamaz olduğunu belirterek bu ailelerin rehabilitasyonu için uluslararası yardım kuruluşlarından veya hükümetlerden dış yardım talep etti. HTŞ’nin bu tecrübe ve yaklaşımının üzerine şimdi Suriye hükümeti olarak daha fazla imkanı ve sorumluluğu söz konusudur.

Türkiye’nin Suriye’de terörle mücadelesinde başarı şartlarından biri de terör örgütü PKK/YPG’nin DEAŞ’lı militan ve aileler üzerinden Batı’ya yönelik şantajına son verilmesidir. Terör örgütü, Batı’ya sürekli olarak “Türkiye’ye operasyonlarını durdurması için baskı yapmasını, aksi takdirde DEAŞ ile etkili bir şekilde mücadele edemeyeceğini” söylüyor. Hatta daha kötüsü örgüt, “bir operasyon halinde kamplar ve hapishanelerin kontrolünü sağlayamayacağını iddia ediyor” yani DEAŞ militanlarını ve ailelerini salıvermek ile tehdit ediyor.

PKK/YPG’nin bu yaklaşımı bir terör örgütü olduğu gerçeğinden hareketle sürpriz değildir. Ancak esas sorun Batı’nın son derece haklı olan DEAŞ kaygısı konusunda başka bir terör örgütü ile ortaklık yapabileceğini düşünmesidir. PKK/YPG’nin DEAŞ’lıları salıverme şantajı Batı’da gerçek ve anlaşılabilir bir risk algısı yaratıyor. Ancak bu kaygının kalıcı çözümü, meşru, niyetleri konusunda samimi ve kurumsal kapasiteye sahip aktörler ile işbirliği yapılmasından geçiyor. Suriye'deki yeni yönetim bu açıdan önemli bir ortak olabilir. Türkiye ise Suriye'deki yeni yönetime bu konuda her türlü desteği verecektir. Suriye'ye verilecek bu destek yalnızca terör örgütü PKK/YPG ile mücadele kapsamında değil, DEAŞ ile mücadele için de verilecektir.

[Dr. Oytun Orhan, ORSAM Levant Çalışmaları Koordinatörüdür.]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Islamist Agenda'nın editoryal politikasını yansıtmayabilir.