Dünya

Uluslararası Af Örgütü: İsrail'in Refah'a saldırılarında "olası savaş suçlarına ilişkin yeni kanıtlar" var

Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International), Refah'taki saldırılara ilişkin topladıkları yeni kanıtların, İsrail güçlerinin Gazze'deki saldırılarında "uluslararası insancıl hukuku nasıl çiğnediğini" ve "tüm aileleri tam bir fütursuzlukla nasıl yok ettiğini" gösterdiğini belirtti.

Londra merkezli örgütten yapılan açıklamada, Gazze'nin sözde "en güvenli" bölgesi olduğu varsayılan Refah'ta gerçekleşen 4 ayrı İsrail saldırısıyla ilgili örgütün ayrıntılı soruşturma yürüttüğü bildirildi.

Açıklamada, saldırıların üçünün Aralık 2023'te insani ara sona erdikten sonra, birinin ise geçen ay gerçekleştiği ifade edildi.

Sözde "güvenli" bölgede düzenlenen 4 saldırıda 42'si çocuk en az 95 sivilin öldüğü kaydedilen açıklamada, kurbanlar arasında emekli cerrah Dr. Abdullah Şehade ve doğumu henüz resmi olarak kayıt altına alınmamış yeni doğmuş bir kız bebeğin bulunduğu aktarıldı.

Saldırılardan birinin ABD şirketi Boeing tarafından üretilen bombayla gerçekleştirildiğinin altı çizilen açıklamada, örgütün, her 4 saldırıda da vurulan konutların meşru askeri hedefler olarak kabul edilebileceğine veya binalarda yaşayanların askeri hedefler olduğuna dair hiçbir belirti bulamadığı vurgulandı.

Bunun da saldırıların sivillere ve sivil nesnelere yönelik doğrudan saldırılar olduğu ve savaş suçu olarak soruşturulması gerektiğine dair ciddi endişelere yol açtığı belirtilen açıklamada, "Örgüt tarafından toplanan ve bugün yayınlanan Refah'taki ölümcül hukuk dışı saldırılara ilişkin yeni kanıtlar, İsrail güçlerinin Gazze'deki askeri operasyonlarında uluslararası insancıl hukuku nasıl çiğnediğini ve tüm aileleri tam bir fütursuzlukla nasıl yok ettiğini göstermektedir." ifadeleri kullanıldı.

"Saldırıların 'savaş suçu' teşkil ettiği açıktır"

Açıklamada, örgütün, 4 saldırının da gerçekleştiği yerleri ziyaret ederek yıkımın fotoğraflarını çektiği, görüntülerini kaydettiği ve hayatta kalan 14 kişi ve kurtarma çalışmalarına katılan 18 kişiyle görüştüğü bildirildi.

Örgütün, ayrıca, saldırıların ve sonucunda meydana gelen yıkımın yerini belirlemek ve doğrulamak için uydu görüntülerini, fotoğrafları ve videoları analiz ettiği kaydedilen açıklamada, İsrail ordusunun resmi sayfası tarafından yayınlanan ve 4 saldırıdan hiçbirine atıfta bulunmayan savaş günlüğünün incelediği belirtildi.

Uluslararası Af Örgütü'nün, 19 ve 30 Ocak'ta İsrail yetkililerine saldırılarla ilgili sorular gönderdiği ancak, raporun yayımlandığı tarihe kadar herhangi bir yanıt alınamadığı vurgulanan açıklamada, şunlar kaydedildi:

"İsrail güçleri bu 4 saldırının gerçekleştiği yerlerdeki meşru askeri hedefleri vurmayı amaçlamış olsalar bile saldırıların askeri hedefler ile sivil nesneler arasında ayrım yapmadığı ve bu nedenle ayrım gözetmediği ve dolayısıyla "savaş suçu" teşkil ettiği açıktır. Af Örgütü tarafından toplanan kanıtlar ayrıca, İsrail ordusunun söz konusu bölgelerde yaşayanlara etkili bir uyarıda bulunmadığını ya da herhangi bir uyarıda bulunmadığını göstermektedir."

"İsrail güçleri uluslararası hukuku küstahça çiğnedi"

Açıklamada, konuya ilişkin değerlendirmelerine yer verilen Uluslararası Af Örgütü Küresel Araştırma, Savunuculuk ve Politika Direktörü Erika Guevara-Rosas, ailelerin, güvenli olarak tanıtılan bölgelere sığındıktan ve İsrail makamları tarafından önceden uyarılmadıkları halde İsrail saldırılarında yok edildiğini belirtti.

Guevara-Rosas, "Bu saldırılar, İsrail güçlerinin uluslararası hukuku küstahça çiğnediği süregelen bir örüntüyü ortaya koymakta ve İsrailli yetkililerin, güçlerinin sivillere yönelik zararı en aza indirmek için artırılmış önlemler aldığı iddialarıyla çelişmektedir." değerlendirmesinde bulundu.

İsrail'in bu hukuksuz saldırılarında öldürülenler arasında henüz 3 haftasını doldurmamış bir kız bebeğin, 69 yaşında tanınmış emekli bir doktorun, yerinden edilmiş aileleri evinde ağırlayan bir gazeteci ve 23 yaşındaki kızıyla aynı yatağı paylaşan bir annenin de olduğuna değinen Guevara-Rosas, şu ifadeleri kullandı:

"Uluslararası Adalet Divanının soykırım riskinin gerçek ve yakın olduğu yönündeki önemli ara kararının ardından, bu vakaların korkunç ayrıntıları, tüm devletlerin, mahkeme tarafından emredilen geçici tedbirlerin uygulanmasının en etkili yolu olan acil ve sürekli ateşkes için baskı yapma aciliyetini güçlendirmektedir. Ölüm ve yıkımın korkunç boyutları ışığında, tüm devletlerin soykırımı önlemek üzere harekete geçme yükümlülüğü açıktır ancak bunun yerine kilit devletler açık ateşkes çağrısı yapmakta başarısız oldular ve İsrail'e silah sağlayarak savaş suçlarını körüklemeye devam ediyorlar."