Dönemin Başbakanı Jacinda Ardern'in ifadesiyle "ülkenin en karanlık günlerinden biri" olarak tarihe geçen ve 51 kişinin şehit edilmsine, 49 kişinin yaralanmasına yol açan Nur ve Linwood Camilerine yapılan saldırının üzerinden 5 yıl geçti.

Terörist Brenton Tarrant'ın 15 Mart 2019'da otomatik silahlarla düzenlediği saldırıların 5. yılında da yaralarını sarmaya devam eden kurbanların aileleri ve mağdurlar, Kasım 2023'te göreve başlayan Luxon liderliğindeki koalisyon hükümetinin, Müslüman karşıtlığı ve nefret suçlarını önlemek için atacağı adımlara şüpheyle yaklaşıyor.

"Ardern, nefret suçlarıyla mücadele için yasalar çıkartılmasına öncülük etti"

Tarrant'ın silahından çıkan 9 kurşunun vücudunun çeşitli yerlerine isabet etmesiyle ağır yaralanan ve 20'den fazla ameliyat geçiren Temel Ataçocuğu, saldırıyı ve ardından geçen 5 yılı AA muhabirine anlattı.

Ataçocuğu, Nur Camisi'nde açılan ateş sonucu yaralandığını kaydederek, "Şahit olunmaması gereken şeylere şahit oldum. O an ölen insanların ölüm anına tanıklık ediyorsun. Kendin de o ölüm endişesini yaşıyorsun. Tarif edilemez bir hissiyat, korku ve öfke." ifadelerini kullandı.

Saldırılardan sonra ülkenin "daha güvenli ve kapsayıcı" olmasını sağlamak amacıyla hazırlanan ve Aralık 2020'de kamuoyuyla paylaşılan 792 sayfalık Kraliyet Soruşturma Komisyonu raporunu hatırlatan Ataçocuğu, dönemin Başbakanı Ardern'in raporda tavsiye edilen 44 maddeyi dikkate alarak, silah ruhsatı reformu ve nefret suçlarıyla mücadele gibi konularda yasalar çıkartılmasına öncülük ettiğini söyledi.

Ataçocuğu, benzer saldırıların önlenmesi için dönemin hükümetinin attığı adımlara ilişkin, "Silahların toplanması, imha edilmesi, tekrar silah edinme kanununun biraz daha sertleşmesi, daha çok irdelenmesi ve kontrol edilmesi, psikolojik testlerin daha zor olması gibi yeni kanunlar çıkarttılar." dedi.

"Yeni hükümet, birçok kişinin kalbini kırmaya yatkın bir hükümet"

Ataçocuğu, Luxon hükümetinin ülkenin yerlileri Maorilere yönelik politikalarını hatırlatarak, yeni hükümetin ülkede yaşayan çeşitli millet ve etnik kökene karşı kabul edilebilir bir tutum sergilemediğini ve nefret suçlarıyla mücadelede "vurdumduymaz davrandığını" kaydetti.

Ardern hükümetinin saldırının mağdurlarıyla sürekli iletişim halinde olduğunu, düzenli toplantı ve bilgilendirmeler yaptığını ancak yeni hükümetten henüz böyle bir adım gelmediğini ifade eden Ataçocuğu, "Yeni hükümet, birçok kişinin kalbini kırmaya yatkın bir hükümet." değerlendirmesinde bulundu.

Ataçocuğu, eski hükümetin güvenlik açığının kapanması ve nefret suçlarıyla mücadele kapsamında başlattığı çalışmaların Luxon hükümeti tarafından devam ettirilmesinin önemine dikkati çekerek, "(Hükümetin) Kraliyet Soruşturma Komisyonunun verdiği 44 maddeyi bir an önce yerine getirmek için elinden geleni yapması gerekiyor." görüşünü paylaştı.

"Farklılıkların küçümsenmesini değil, kutlanmasını istiyorum"

Christchurch Belediye Meclisi Üyesi Maori kökenli Tyla Harrison-Hunt da cami saldırılarında eşinin kuzenlerinden birinin ve amcasının hayatını kaybettiğini belirterek, "Eşimin kuzenine, kardeşinin ve babasının eve dönmeyeceğini söylemek çok zordu. Muhtemelen hayatımdaki en zor şeydi." dedi.

Yaşadığı üzüntüyü ve öfkeyi bir yere yönlendirmek zorunda olduğunu ve bu nedenle siyasete atıldığını ifade eden Harrison-Hunt, "Bu saldırıların bir daha yaşanmasını istemediğim için siyasete atılma kararı aldım. Irkçılığın ortadan kalkmasını, farklılıkların küçümsenmesini değil, kutlanmasını istiyorum." ifadelerini kullandı.

Harrison-Hunt, "gelecekte yaşanabilecek benzer olaylarda can kayıplarını azaltmanın yolları olup olmadığını görmek" amacıyla polis ve sağlık görevlilerinin saldırının yaşandığı camilere varma ve olaya müdahale sürelerinin mercek altına alındığı soruşturmaya atıfta bulunarak, yetkililerin müdahalesinde iletişim konusunda yaşanan sıkıntılardan dolayı gecikmeler yaşandığını ifade etti.

Polis, ambulans ve itfaiyenin tek bir iletişim hattına sahip olmadığını, bunun da iletişim kopukluğuna ve müdahalede gecikmelere neden olduğunu belirten Harrison-Hunt, "(Saldırılara) Hemen müdahale etmemiz gerekiyordu ama bunu nasıl yapacağımızı bilmiyorduk. Çünkü Yeni Zelanda daha önce bu çapta bir terör saldırısı yaşamamıştı." sözlerini sarf etti.

"İnsanların canını hiçe mi sayacaksınız?"

Harrison-Hunt, Ardern hükümetinin silahlı saldırıların ve kontrolsüz bireysel silahlanmanın önüne geçebilmek için çok sayıda yasa çıkardığını belirterek, "Yeni hükümet, seçilir seçilmez ilk iş olarak bu yasaları yürürlükten kaldırmaya çalışıyor." dedi.

Silah kullanımına ilişkin yasaların düzenlenmesi veya yürürlükten kaldırılması görevinden "silah tutkunu" olarak nitelediği ACT Partisi Milletvekili ve Ateşli Silahlardan Sorumlu Adalet Bakanı Yardımcısı Nicole McKee'nin sorumlu olduğunu aktaran Harrison-Hunt, McKee'nin otomatik silahların atıcılık ile avcılık gibi sporlarda kullanımının kolaylaştırılabilmesi için söz konusu yasalarda değişiklik yapmayı planladığını vurguladı.

Harrison-Hunt, konuya ilişkin, "Poligonda biraz eğlenebilmek için insanların canını hiçe mi sayacaksınız?" ifadesini kullandı.

Birlik ve dayanışmanın önemi

Harrison-Hunt, Christchurch halkının her yıl olduğu gibi bu yıl da "Birlik Haftası" temasıyla saldırılarda hayatını kaybedenlerin anısını canlı tutacağını, Müslüman karşıtlığı ve nefret suçlarıyla mücadele için etkinlikler düzenleyeceğini ifade ederek, Birlik Haftası'nda, toplumun her kesiminden insanın bir araya geldiğini ve konferanslar, yürüyüşler, motosiklet gezileri ile pikniklerde buluştuğunu anlattı.

DSÖ: Lübnan'ın sağlık sistemindeki baskı her zamankinden daha fazla DSÖ: Lübnan'ın sağlık sistemindeki baskı her zamankinden daha fazla

Ülkedeki Müslüman toplumun birlik ve dayanışma içinde hareket etmesinin önemini vurgulayan Harrison-Hunt, "Bir noktada bizi unutacaklar. Hükümetin her zaman bizimle ilgileneceğini düşünmemeliyiz. Dolayısıyla Müslüman toplumu olarak bir araya gelmek gerçekten bize bağlı." ifadelerini kullandı.

Ataçocuğu da bireylerin birbirleriyle yardımlaşması, dayanışma içinde olması ve birbirlerini desteklemesi gerektiğini söyleyerek, "Birbirimizi kucaklayarak bu kötülüğü yenebiliriz diye düşünüyorum." değerlendirmesinde bulundu.

Saldırıların üzerinden 5 yıl geçti

Avustralya asıllı terörist Brenton Tarrant, 15 Mart 2019'da Christchurch kentindeki camilere otomatik silahlarla saldırmıştı.

Tarrant, saldırılarına başlamadan önce, "beyaz ırkın üstünlüğünü" savunduğu 74 sayfalık nefret manifestosunu hem internet üzerinden yayımlamış hem de dönemin Başbakanı Ardern dahil birçok siyasi lidere e-posta olarak göndermişti.

Aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 51 kişinin şehit edildiği, 49 kişinin de yaralandığı saldırıyı sosyal medya hesabından canlı yayınlayan Tarrant, saldırıdan hemen sonra polis tarafından yakalanmıştı.

Tarrant, 2020'de çıktığı Christchurch Yüksek Mahkemesinde, 51 cinayet, 40 cinayete teşebbüs ve bir terör suçundan hüküm giyerek şartlı tahliye olmaksızın müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı.