İsviçre'deki Bern Üniversitesi ve İngiltere'deki Birmingham Üniversitesinde araştırmacılığın yanı sıra Yeni Zelanda'daki Auckland Üniversitesinde fahri akademisyen olarak görev yapan ilahiyat ve dini araştırmalar uzmanı Prof. Dr. Douglas Pratt, AA muhabirine, Yeni Zelanda'nın Christchurch kentinde 15 Mart 2019'da camileri hedef alan terör saldırılarının Hristiyan köktendinciliğiyle bağlantısını değerlendirdi.

Filistinli oyuncu Saleh Bakri, sinemanın Filistin direnişi için önemini anlattı Filistinli oyuncu Saleh Bakri, sinemanın Filistin direnişi için önemini anlattı

Pratt, 51 kişinin şehit edildiği Christchurch katliamının Müslüman karşıtı ve beyaz üstünlükçü ideolojiden beslendiğine dikkati çekerek, "Bu bir terör saldırısıydı, İslamofobik saldırıydı. Beyaz üstünlüğü, göçmen karşıtlığı hatta en çok da Müslüman karşıtlığının bir karışımıyla motive edilen ve daha güçlü bir tepki uyandırmayı amaçlayan bir saldırıydı. Christchurch saldırılarının asıl hedefi 'işgalci öteki' görülen Müslümanlardı." dedi.

Christchurch cami saldırılarında hayatını kaybedenlerin sayısının, nüfusa oranı bakımından ABD'deki 11 Eylül saldırılarıyla benzerlik gösterdiğini ifade eden Pratt, şöyle devam etti:

"İlginç olan diğer husus, ölen 51 Müslümanın Yeni Zelanda'daki Müslüman nüfusun önemli bir bölümünü oluşturması ki bu oran sadece yüzde 1 civarında ancak ülkenin genel nüfusuna oranlandığında bu ABD'deki 11 Eylül saldırısında ölenlerin sayısıyla hemen hemen aynı. Dolayısıyla bazı insanlar 'Bu Yeni Zelanda'nın 11 Eylül'ü mü?' diye soruyor. Cevabım hayır, çünkü İkiz Kuleler'e yapılan saldırı tüm ulusa karşı yapılmış bir saldırıydı. Bu ise sadece Müslümanları hedef alan İslamofobik saldırıydı."

"Hristiyan olmanın beyaz ve Avrupalı olmak anlamına geldiğine dair varsayım var"

Pratt, Christchurch saldırılarının faili Brenton Tarrant'ın, Norveç'te 2011'de çoğu çocuk 77 kişiyi öldüren aşırı sağcı Anders Behring Breivik'ten ilham aldığını anımsatarak, her iki saldırının da arka planında din ve terörizmin ayrılmaz şekilde bağlantılı olduğu görüşünü paylaştı.

Her iki teröristin de köktenci Hristiyan görüşlere sahip olduğunu kaydeden Pratt, şunları aktardı:

"Bence burada daha çok tarihsel bir bakış açısı var. Teolojik esas ne olursa olsun, bu bakış açısı genellikle bir mükafat olduğu görüşüne sahip. Hristiyan dünyadan, Batı Hristiyanlığından gelmek gibi, Hristiyan olmanın beyaz ve Avrupalı olmak anlamına geldiğine dair bir varsayım var. Bu, Müslüman olmak için Arap olmanız gerektiğini söylemekle aynı şey. Elbette her etnik kökenden Müslüman var. Yani bu tür dar bir varsayım edindiğinizde bu çarpıtılarak aşırılık yanlısı bir görüşün kökeni haline gelir."

Pratt, Tarrant'ın tek başına hareket ettiğini dile getirerek, "Tarrant, bir Einstein değildi. Düşünecek kadar zeki değildi. O, Anders Breivik gibi Hristiyan Batı'nın, kaybedilenleri geri kazanmak için güçlü bir eylemde bulunacak şekilde harekete geçmesini istiyordu. Brevik'ten aklayıcı motivasyon satırlarını öğrenmişti ancak diğer bir şey de bunun ona tek başına hareket etmesi için ilham ve güç vermesiydi." diye konuştu.

"Beyaz üstünlükçü Hristiyan görüşü, Hristiyan köktenciliğinin aşırı biçimidir"

Terörist Tarrant'ın manifestosunda Müslümanların Avrupa ırkını istila etme ve değiştirme gibi korkularına dair izler bulunduğuna işaret eden Pratt, "Manifestosunda, en çok nefret ettiği kişilerin kültürel toplumumuzdan İslam'a geçenler olduğunu açıkça belirtti. Bunun altında yatan 'Biz doğruyuz, siz yanlışsınız' şeklinde bir tür Hristiyan seçkinciliğidir ki bu da hangi kesimden olursa olsun dışlayıcılığı ifade etmenin basit bir yoludur." değerlendirmesinde bulundu.

Pratt, Christchurch saldırılarına, Tarrant'ın beyazların üstünlüğünü savunan ırkçı ve köktenci Hristiyan görüşlerinin yanı sıra yoğun Müslüman karşıtı düşüncelerinin neden olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Beyaz üstünlükçü Hristiyan görüşü, Hristiyan köktenciliğinin aşırı biçimidir. Bildiğiniz gibi, Hristiyan aşırı muhafazakarlığı ve köktendinciliği, Müslümanların ve Hristiyanların sonsuza dek düşman ya da sonsuza dek birbirlerinin karşıtı olduğunu varsayma eğiliminde. Herhangi bir gerçek diyalog, yumuşama ya da angajman olasılığını reddediyorlar ve Müslüman karşıtı ya da Müslümanlara şüpheyle yaklaşan bu zemin onun bu kadar ileri gitmesine olanak sağladı."

"Gerçeklik ve sanal gerçeklik arasında geçiş yaşanıyor"

Tarrant'ın saldırıyı sosyal medya hesabı üzerinden canlı yayınla paylaşmasına da değinen Pratt, "Bu tür bir aşırılık eyleminin en uç noktasına gidebileceğini göstermek istiyordu. Yeni Zelanda gibi barışçıl ve uzak ülkede bile böyle bir şey olabiliyorsa, o zaman hiçbir Müslümanın hiçbir yerde güvende olmadığını açıkça gösterdi. Tabii ki amaç da buydu." ifadesini kullandı.

Pratt, terörist Tarrant'ın saldırıyı gerçekleştirme biçimini bilgisayar oyunlarına benzeterek, "Gerçeklik ve sanal gerçeklik arasında geçiş yaşanıyor. Bir bakıma canlı yayın, video ve müziğin birleşimi neredeyse üzerinde oyun etkisi bırakmış gibiydi, insanların oynadığı şu şiddet içeren oyunlardan biri gibi. Neredeyse gerçek dışı bir gerçekliğe sahip olmasına rağmen insanlar bunun gerçek olduğunu biliyordu." şeklinde konuştu.

Sosyal medya gibi araçlarla aşırı sağcı fikirlerin daha görünür olmaya başladığını vurgulayan Pratt, Avustralya'nın Queensland eyaletinde 12 Aralık 2023'te, 2 polis ve 1 sivilin öldürüldüğü ülkenin ilk köktendinci Hristiyan terör saldırısını hatırlattı. Pratt, şu ifadeleri kullandı:

"Şu anda ABD'de olup bitenler ve benim çok köktenci ve aşırı sağcı olarak adlandırdığım Evanjelik Hristiyanlıkta güçlü bir taban desteğine sahip olan Cumhuriyetçi Partinin hakimiyeti ve bu partinin (eski ABD Başkanı Donald) Trump'la iktidara gelme olasılığı göz önünde bulundurulduğunda şunu söyleyebilirim ki dünyanın birçok yerinde özellikle de belirli bölgelerde aşırı sağa kayma söz konusu. Bu da küresel olarak olmasa da bazı bölgelerde aşırıcılığın artacağını düşündürüyor."

"İnancımızın kökü kabul ve sevgidir"

Pratt, Christchurch'te saldırıya uğrayan camilerden Nur Camisi imamı Cemal Fouda'nın sözlerine atıfta bulunarak, şunları söyledi:

"Ben Hristiyan bir teoloğum ve Cemal Fouda'nın, olaydan bir veya iki hafta sonra düzenlenen büyük merasimde yaptığı açıklamadan son derece memnun oldum. O, hepimizin tek bir ırk olduğunu, insan ırkı olduğunu ve sadece sevgiyle hayatta kalacağımızı ve sevmeyi öğrenmemiz gerektiğini belirtti. Müslüman lider, 'Biz acı çektik ama inancımızın kökü kabul ve sevgidir.' diyordu. Yeni Zelanda'daki seküler toplumdaki pek çok kişi bu bakış açısını bir Müslümandan hiç duymamıştı. Bu, bu tür korkunç bir olaydan çıkan harika sonuçlardan biriydi."

Christchurch kurbanlarının yakınlarına da mesajı olan Pratt, sözlerini, "Selamünaleyküm, Allah bizi korusun. İnşallah bu olaylara yol açan terörün, acının ve yanlış anlamanın üstesinden geleceğiz. Sahip olduğumuz tüm nimetler için Elhamdülillah." şeklinde tamamladı.

2019'daki terör saldırıları

Yeni Zelanda'nın Christchurch kentindeki Nur ve Linwood camilerine 15 Mart 2019'da cuma namazında otomatik silahlarla terör saldırısı düzenlenmişti.

Saldırılarda 51 kişiyi şehit eden, 49 kişiyi yaralayan terörist Brenton Tarrant, Ağustos 2020'de ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı.