Suriye devrimi amacına ulaştı ancak her şey yeni başlıyor. Devrimin birincil amacı Esed rejimini devirmekti. 13 yıl boyunca rejimi devirmeye zaman zaman çok yaklaşılmıştı. Ancak yıllar boyunca başarılamayan 12 günde gerçekleşti ve 61 yıllık Baas rejimi devrildi. 13 yılda akan göz yaşı ve kanın en büyük sorumlusu Suriye’de çöken Baas rejiminin devrik lideri Beşşar Esed ise ülkeden kaçarak Rusya’ya sığınmak zorunda kaldı.
Devrimin üzerine çok şey yazılacak, çok öyküler anlatılacak. Ancak asıl önemli olan bundan sonra Suriye’nin geleceğinin nasıl inşa edileceğidir. Suriye’nin geleceğini şekillendirecek birçok dinamik var. Bu dinamikleri iç, bölgesel ve uluslararası dinamikler şeklinde sınıflandırmak mümkün. Bu dinamiklerin her birini ayrı ayrı değerlendirmek mümkün olsa da iç içe geçmiş bir değerlendirme yapmak daha doğru olacaktır.
Suriye içi dinamikler
İç dinamikler açısından rejimin hızlı çöküşü önemli bir başlangıç noktasını teşkil ediyor. Heyet Tahrir Şam (HTŞ) rejimin devrilmesinde öncü bir rol oynadı. Bu sebeple HTŞ'nin geçiş süreci yönetiminde ağırlığı olacak. Bu noktada, rejimin Şam’daki tek sembolik temsilci olarak kalan Suriye Başbakanı Muhammed Gazi el-Celali'nin iktidarı muhalefete barışçıl bir şekilde transfer etmesi, geçiş döneminin göreceli olarak sorunsuz başlamasını sağladı. Böylelikle Suriye içi dengeler açısından göreceli bir meşruiyet zemini oluşturuldu. Ancak Suriye’de birincil öncelik rejimin çökmesiyle birlikte güvenliğin sağlanmasıdır. Güvenliğin tam olarak sağlanması için kontrol altındaki mevcut bölgelerdeki askeri çatışmaların tamamıyla sona ermesi ve gündelik hayatın güvenli hale getirilmesi gerekiyor.
Muhaliflerin devrim boyunca sahip olmadığı kadar geniş bir alanı kontrol ettiği düşünüldüğünde Şam, Halep, Hama ve Humus gibi Suriye’nin en büyük nüfusuna sahip şehirlerde güvenliğin sağlanması geçiş dönemi açısından kritik önem arz ediyor. Bununla birlikte Dera, Suveyda, Lazkiye ve Tartus gibi kritik şehirlerde sorunsuz bir geçiş döneminin inşa edilmesi için sürdürülebilir bir güvenlik ortamının oluşturulması da önemli.
Sivil bir hükümetin kurulması ve devlet kurumlarının fonksiyonlarını devam ettirmesine yönelik oluşan konsensüs geçiş döneminin istikrarı açısından da kritik bir konu olarak öne çıkıyor. Ancak İsrail’in Golan Tepeleri üzerinden kabaran iştahı, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) destekli muhalefetin muğlak tavırları ve terör örgütü PKK’nın fırsatçı yaklaşımı askeri çatışmaların yeniden başlama ihtimalini gündeme getiriyor. İran destekli milisler her ne kadar Suriye’den ayrılsa da geride asimetrik unsurları bırakma ihtimalleri de ülkedeki güvenliği kırılgan hale getiriyor.
Güvenlikle birlikte düşünülmesi gereken bir diğer önemli nokta ise geçiş hükümetinin Suriye’nin siyasi yeniden inşa sürecinde kapsayıcı bir yönetişim modeli geliştirmesi ve uygulamasıdır. HTŞ'nin kendisini dönüştürdüğü açıkça görülüyor ancak hala yeni yönetim içinde birçok başlıkta farklı görüşler de var. Bu noktada, farklı grupların aralarında koordinasyon sağlamaları ve bir arada durmaları hayati derecede önemli.
Suriye Geçici Hükümeti, HTŞ ve diğer guruplar arasında geçiş sürecinde oluşacak konsensüs, yeniden inşa sürecinin en kritik konusu olacak. Geçiş sürecinde PYD/YPG'nin yoluna toprak temelli bir iddiayla devam etmesi mümkün görünmüyor. ABD’nin desteğinin hayati olduğu bir dönemde PYD/YPG'nin pozisyonunu maksimalist talepler üzerinden sürdürmesi geçiş sürecinin Suriye’nin kuzeydoğusunda sancılı olmasına neden olacaktır. Kapsayıcılığın etnik ve mezhebi çeşitliliği bir arada tutacak şekilde inşa edilmesi Suriye’deki yeni dönem için olmazsa olmaz bir kriter olmalıdır.
Yapılacak siyasal düzenlemelerin geçiş döneminde tartışılması ancak istikrarlı bir zeminde mümkün olabilir. Bu siyasi düzenlemeler arasında devletin yapısı, güvenlik sektörü düzenlemeleri, güç paylaşımı, siyasal sistemin inşa edilmesi ve seçimler gibi birçok başlık yer alıyor. Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanacağı demokratik ve çatışmasız bir döneme girebilmesi ancak toprağa bağlı olmayan bir yönetişim ve devlet yapısına dair düzenlemeler yapılmasıyla mümkün olabilir.
Güvenlik sektörünün yeniden inşası ise en kritik konular arasında yer alıyor. Askeri grupların önümüzdeki süreçte kendilerini lağvederek kurulacak geçici savunma bakanlığı altında yeniden yapılandırılması muhtemel uzlaşmazlıkları ortadan kaldırmak için hayati derecede önem arz ediyor.
Bölgesel dinamikler
Bölgesel aktörler açısından Türkiye’nin rolü göz ardı edilmeyecek derecede daha da önemli hale geldi. Türkiye’nin Suriye'deki rolünü sadece son 12 güne odaklanarak anlamak mümkün değil. Türkiye’nin rolü geride kalan son 13 yıla bakılırsa daha net anlaşılabilir. Ankara'nın Suriyeli sığınmacılara vazgeçmeden ev sahipliği yapması, İdlib'in rejimin operasyonları karşısında korunmasına imkan sağlayacak askeri ve diplomatik koşulları oluşturması, terörle mücadele başta olmak üzere PKK/YPG’nin sınırlandırılması ve zayıflatılması muhalefetin 12 günlük başarısı için güçlü bir zemin oluşturdu.
Türkiye’nin yeni süreçte üstüne çok daha kritik bir rol düşüyor. Türkiye, muhtemelen Suriye’nin kuzeyinin istikrara kavuşturulması, sınırlarının güvence altına alınması ve mültecilerin geri dönüşlerinin kolaylaştırılması çabalarına öncülük edecek bir şekilde hareket edecektir. Ankara’nın, yönetimi devralan yeni hükümet ve farklı gruplar arasında arabuluculuk yapma ve yeniden güven tesis etme becerisi, Suriye’nin geleceğinin şekillenmesini de kolaylaştıracaktır.
Türkiye, seçilmiş ABD Başkanı Donald Trump dönemiyle birlikte terör örgütü PKK/YPG ayrılıkçılığını önlemeyi başarırsa bölgede baskın bir istikrar sağlayıcı güç olarak ortaya çıkabilir. Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlayacak bölgesel ve küresel diplomasiyi şekillendirecek çok taraflı bir yöntemi devreye sokmak Türkiye’nin öncelikleri arasındadır. Rusya ve İran Suriye’de çok zayıflasa da Ankara, Moskova ve Tahran ile koordinasyona devam edecektir.
İsrail de Suriye'de en kritik bölgesel aktörlerden biridir, ancak Suriye’nin toprak bütünlüğüne ne kadar sadık kalmak istediği şüphelidir. İsrail, Şam merkezli jeopolitik bir anlatıyı halen canlı tutuyor ve Suriye’ye genişlemeyi düşünüyor. İsrail'in Golan Tepeleri üzerinde yeni bir askeri durum oluşturması bunun en belirgin kanıtları arasında yer alıyor. İsrail’in Suriye’deki muhtemel angajmanlarına ABD’nin açık desteği de ülkenin Suriye’deki istikrarsızlaştırıcı aktör olma ihtimalini güçlendiriyor. İsrail’i dengeleyecek tek seçenek bölgesel diplomasiyi muhtemel bir oldubittiye karşı dinamik tutmaktan geçiyor.
İran’ın yeni Suriye’deki konumu ise oldukça tartışmalı görünüyor. İran zayıfladığının, Lübnan ve Suriye’deki derinliğini kaybettiğin farkında. Topraksal genişleme ve alan kontrolüne dayalı vekil doktrininin en önemli ayağı olan Suriye cephesinin çökmesi İran’ı Suriye’de asimetrik unsurlara yöneltebilir. İran lideri Ayetullah Ali Hamaney’in muhaliflerin başarısını ABD ve İsrail eksenine indirgeyerek küçümsemesi buna yönelik en önemli işaret olarak görülüyor.
Arap ülkelerinde ise bir kafa karışıklığı olduğu açık; rejimin devrilmesinden mutlu olmasalar da yeni statükoyu kabul edecekleri anlaşılıyor. Arap ülkeleri için burada önemli olan ise geçiş sürecine destek verecek şekilde Şam ile yeni bir ilişki modeli geliştirmek ve Suriye’de sürdürülebilir bir düzenin inşa edilmesi için sürecin bir parçası olmak. Bunun yolu da Türkiye ile birlikte hareket ederek istikrarlı bir Suriye’nin inşa edilmesi için maksimum çaba sarf etmekten geçiyor. Bu noktada yeni bir diplomatik platformun oluşturulması koordinasyon açısından ilk adım olabilir.
Uluslararası dinamikler
Yeni dönemde ABD’nin Suriye’deki öncelikleri arasında İsrail’in güvenliği, PYD/YPG’nin varlığını sürdürmesi ve terör örgütü DEAŞ ile mücadelenin devam etmesi yer alıyor. Rusya ve İran’ın etkisizleşmesi ABD’nin yeni statükoyu kabul etmesini kolaylaştırabilir ve işbirliğine yanaşmasını sağlayabilir.
Mevcut denklem Trump’ın Suriye’den çekilmesini de kolaylaştırabilir. 27 Kasım öncesi yapılan planların ve muhtemel senaryoların Washington yönetimi açısından bir anlamı kalmadığı düşünülürse yeni Suriye’nin ABD açısından Orta Doğu’da bir öncelik olarak görülmeyeceğini söyleyebiliriz. Yine de temkinli olmakta fayda var. Türkiye ve ABD için yeni Suriye’nin PYD/YPG’siz inşa edilmesi konusunda birçok fırsat bulunuyor. Zaten PYD/YPG üzerinden inşa edilen bir stratejinin yeni Suriye’de işlemesi neredeyse imkansız.
Rusya’nın Suriye’de yeniden bir değerlendirme içinde olduğu da açıkça görülüyor. Moskova ortaya çıkan yeni durumun sebeplerini analiz ederken önceliklerinde revizyon yapmak durumunda kaldı. Rusya’nın yeni Suriye’de eskisi gibi bir konuma sahip olmayacağı ve siyasi sürece odaklanarak yeni yönetimle ilişki kurması en akıllı yaklaşım olarak öne çıkıyor. Bu noktada, Rusya'nın Birleşmiş Milletlerin (BM) 2254 sayılı kararı ve Astana Formatını diplomatik derinliğini arttırmak için kullanması büyük bir olasılık olarak karşımıza çıkıyor.
Yeni dönem
Yeni Suriye, Arap Baharı içindeki en büyük jeopolitik kırılmalardan biridir. Devrim birincil amacına ulaştı, ancak Suriye’de yeni bir düzen tesis etmek birçok meydan okumayı barındırıyor. Libya, Mısır, Yemen, Tunus gibi örneklerden alınan dersler siyasi ve toplumsal trajedilerle dolu. Tunus ve Mısır kurumsallaşmış sistemler üzerinde yeni bir otoriterlik inşa ederek devam etmeyi tercih etti. Yemen ve Libya kurumsallaşmamış yapılar üzerinden siyasi ve askeri çatışma sürecinden çıkamadıkları gibi bir düzen tesis edemediler. Suriye ise bir istisnayı teşkil ediyor. Suriye'de hem iç savaş çok uzun sürdü hem de devrik Baas rejimi kurumsallaşma pratiğinin çok daha farklı olduğu bir rejimdi.
Devrimi başaranların Suriye’de sürdürülebilir bir model inşa ederek yeni bir düzen kurmaları yeni Suriye’nin Orta Doğu jeopolitiğinde de yeni sonuçlar üretmesine imkan sağlayabilir. Bunun tek yolu ise adil, demokratik ve sürdürülebilir bir düzen inşa etmekten geçiyor. Ancak henüz buna dair bir model yok, inşa edilmesi de kolay olmayacak.
[Prof. Dr. Murat Yeşiltaş, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesidir.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Islamist Agenda'nın editoryal politikasını yansıtmayabilir.